31 Mart vakası, Osmanlı İmparatorluğu'nda II. Abdülhamid döneminde, 31 Mart- 24 Nisan 1909 tarihleri arasında gerçekleşen askeri bir isyandır.

. Vakanın baş liderleri arasında, ordu içindeki genç subaylar ve Jön Türkler’ in bazı liderleri bulunmaktadır. Bunlar arasında Enver Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşa gibi isimler öne çıkmaktadır. Vakanın nedeni ise II. Abdülhamid’in yönetimine karşı olan hoşnutsuzluk, askeri modernleşme talepleri ittihat ve Terakki etkisi altında kalan subayların desteği ve İstanbul'daki halkın siyasi katılım isteğidir.

31 Mart vakası, II. Abdülhamid'in baskıcı yönetimine karşı olan hoşnutsuzluğun doruğa çıktığı bir dönemde gerçekleşti. İsyancılar, askeri modernizasyon talepleriyle birlikte anayasal reformlar ve siyasi özgürlükler talep ettiler. İttihat ve Terakki'nin etkisi altında olan subaylar, II. Meşrutiyet'in ilanını ve daha geniş siyasi katılımı savundular. Ancak isyan bastırıldıktan sonra II. Abdülhamid, II. Meşrutiyet'i ilan etmek zorunda kaldı, böylece Osmanlı'da ikinci bir anayasal dönem başladı. Bu vaka, Osmanlı İmparatorluğu'nda siyasi ve toplumsal değişim taleplerinin güçlenmesine katkıda bulunmuştur. İsyanın ana hedeflerinden biri, II. Meşrutiyet döneminde etkili olan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin güçlerini kırmaktı. Ancak isyan, hızla kontrol altına alındı.  II. Abdülhamid, isyanı bastırmak için hükümet güçlerini seferber etti. İsyanın önemli liderlerinden biri olan Albay Şehabettin Paşa tutuklandı ve sürgüne gönderildi.

31 Mart vakasının sonuçları önemliydi. İsyanın bastırılmasıyla birlikte II. Meşrutiyet dönemi, halk ve askeri yetkililer arasındaki gerilimleri ve siyasi tansiyonu artırdı. II. Meşrutiyet'in başlangıcından kısa bir süre sonra yaşanan bu olay, rejimin zayıf noktalarını ortaya koydu ve Osmanlı İmparatorluğu'ndaki siyasi istikrarsızlığı gözler önüne serdi. Bu olay, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerindeki çalkantılı siyasi ortamın bir göstergesi olarak kabul edilir. 31 Mart vakasının ardından, Osmanlı İmparatorluğu'nda siyasi ve toplumsal gerilim arttı.  II. Abdülhamid'in gücü zayıflamış, hükümetin otoritesi sorgulanır hale gelmişti. Bu durum, Osmanlı toplumunda siyasi kutuplaşmayı derinleştirdi ve İmparatorluğun çeşitli kesimlerinde memnuniyetsizlik arttı.

Bu vaka Osmanlı hükümeti ve ordusunun içindeki çelişkileri de gözler önüne serdi. İsyan sırasında II. Meşrutiyet'in yanında yer alan subaylarla, İttihat ve Terakki Cemiyeti gibi Jön Türk örgütleri arasındaki çatışma, Osmanlı ordusundaki bölünmeyi gösterdi. Bununla birlikte, 31 Mart vakası sonrasında hükümetin reformist adımları hızlandı. II. Meşrutiyet'in kurumsallaşması için çaba harcandı ve bir dizi politika değişikliği yapıldı. Ancak, bu değişiklikler siyasi istikrarsızlığı ve toplumsal huzursuzluğu tamamen ortadan kaldırmadı.

31 Mart vakası, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerindeki çalkantılı atmosferin bir parçası oldu ve imparatorluğun çöküş sürecinde önemli bir olayıdır. Bu olay bizlere, Osmanlı İmparatorluğu'nun içinde bulunduğu siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunların karmaşıklığını yansıtır. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra ordudaki İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleri ile diğer muhalefet grupları arasında çatışmalar yaşandı. Halk arasında da destek bulan isyancılar, ordunun sadrazamı olan Hüseyin Hilmi Paşa'nın istifasını talep ettiler. Ancak, isyancıların talepleri karşılanmayınca çatışmalar büyüdü ve hükümet güçleri tarafından isyancılar bastırıldı. Sonrasında ise isyancılar arasında çok sayıda tutuklama ve cezalandırma gerçekleştirildi. Çatışmalar sonucunda binlerce kişi öldü ve yaralandı. Ayaklanma, Sultan II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesine yol açtı ve Meşrutiyetin güçlenmesine katkı sağladı. Ayaklanmacılar arasında cezalandırmalar gerçekleşti ve olayın ardından Osmanlı ordusunda ve siyasi yapıda bazı değişiklikler yaşandı.

Öyle ki ordu ve askerler arasında disiplinsizlik, başkaldırı her olayda her fırsatta gözle görülür olmuştu. Bu vakada Asar-ı Tevfik zırhlısı Kumandanı Ali Kabuli Paşa, Prens Sabahattin tarafından ortaya atılan iftiralar ve fitneler neticesinde askerleri tarafından zorla yatağından alınmıştır. İstanbul sokaklarında arabada gezdirilmiş ve darp edilmiştir ortaya atılan iftiraya göre Paşanın 2. Abdülhamid’i öldüreceğine tüm askerler inanmıştır. Bazı kaynaklara göre paşa 2. Abdülhamid'in önüne getirilmiş ve orada öldürülmüştür ama çoğu ulaştığımız kaynağa göre de teyit ettiğimiz bilgi üzerine idam 2. Abdülhamid'in haberi olmadan askerlerin idareyi hiçe sayarak, emir komuta zincirinde kimsenin emri ve dahli olmadan bunu gerçekleştirmiştir. Bu olay üzerine anlayacağımız üzere de ülkede ki tüm idari sistemler bozulmuştur ülke tamamen iç düzenini sağlayamaz olmuştur. Bu bozulmanın önüne geçen tek şeyde Türk milletinin hizmetkarı, ölümün sevgilisi olan İttihatçıların yaptığı ihtilaldir.