Coğrafyamızda uzun bir süredir akan kan ve gözyaşının sorumluları küresel sömürü sistemlerinin devam etmesi için Suriye'de insanlığa karşı işlenecek yeni bir suçun altyapısını oluşturuyorlar.

Ortadoğu'da çatışmalara taraf olan ülkeler ısrarla söz konusu memleketlerde toprak bütünlüğünün bozulmaması gerektiğinin altını çizerken, sahada iş tuttukları taşeronlar çatışma ve kaos ikliminin daha yıkıcı boyutlara ulaşması için ciddi bir çalışma sergiliyorlar. Çok sahipli etnik bölücü terör örgütü PKK'nın Suriye'deki uzantısı olan yapı son günlerde büyük bir sessizlik içersinde siyasi bir zafer kazanmanın hayalini kuruyor.

11 Haziran'da Suriye'nin terör örgütü işgali altında olan Cezire, Deyr Ez Zor, Rakka, Tabka, Fırat, Münbiç ve Şehba bölgelerinde yerel seçim yapılması planlanıyor. Terör örgütüne entegre edilmiş otuz siyasi partinin bölgedeki seçime katılacağı düşünülüyor. Bu partilerin bir kısmını örgüt içi güç odaklarının oluşturduğu ittifaklar üzerinden temsil edilirken, terör örgütünün Suriye'deki uzantısının başını çektiği sözde siyasi yapılar "Özgürlük İçin Halkların ve Kadınların İttifakı" adını verdikleri Demokratik Birlik Partisi (PYD), Süryani Birlik Partisi, Demokratik Asuri Partisi, Suriye'nin Geleceği Partisi ve Zenubiya Kadın Topluluğu'nun da bulunduğu  22 terör uzantılı siyasi parti ve örgütten oluşan ittifak ile gayri meşru seçimlere giriyor.

ENKS seçimleri boykot edeceğini duyurdu, PDK-S genel sekreteri Muhammed İsmail de seçimlere katılmayacaklarını ve seçimlerin meşru olmadığını açıkça belirtti. Her fırsatta uluslararası hukuktan bahsetmesine alıştığımız sözde uygar özde emperyalist devletler, eğer dürüstlerse ve dünya nizamı hakkında samimilerse BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 2254 sayılı kararına aykırı olan bu girişimlerin engellenmesi için açıkça tavrını ortaya koymalıdır. Türkiye'nin bu konudaki tavrı nettir ve en üst makamlarımız aracılığıyla bölgemizde bir terör devleti kurulmasına yönelik girişimlere karşı tepkimizi ortaya koymuşlardır. Hem geçmişlerinde hemde günümüzde bolca bulunan örgüt içi infazlarla bu zamana kadar demokrasiden nasibini almadıklarını açıkça ortaya koyan taşeron yapıların sözde demokratik seçimler düzenlemesi ve buna dünyanın inanmasını, Türkiye'nin kabullenmesini beklemeleri realitesi olmayan bir fenomen, bir akıl tutulmasıdır.

 Suriye'de bitmeyen iç savaşın daha da derinleşmesini arzulayanlar, gayri meşru seçimlerin yapılması için etnik bölücü terör örgütüne destek çıksa da coğrafyanın gerçekleri ortadadır. Türkiye'ye rağmen sahada oyun kurmak isteyenler, uluslararası hukuktan doğan haklarımızı kullandığımızda meşruluğun ne olduğunu çok yakından idrak edecektir. Son yapılan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı sonrası yayımlanan bildiride de Suriye'nin bölünmesine izin verilmeyeceği belirtilerek "Irak ve Suriye'de gasp ettiği toprakları terör yuvası haline getiren PKK/KCK-PYD/YPG'nin ve ona sağlanan desteğin bölgemizdeki tüm unsurlarıyla birlikte bertaraf edileceği, milli güvenliğimiz ve komşularımızın toprak bütünlüğü hilafına herhangi bir oldubittiye fırsat verilmeyeceği" konusunun özellikle vurgulanması bu konuda ülkemizin tutumunun da doğru anlaşılmasını sağlıyor.

ABD ve İsrail'in coğrafyamızda uzun vadeli planının Irak ve Suriye'nin ardından İran ve Türkiye'deki Kürtleri de harekete geçirerek Ortadoğu'da İsrail'e hizmet eden bir ülke kurmak olduğu aşikardır. Yapılması planlanan sözde seçimlerin, durdurak bilmeksizin vahşete devam eden İsrail'in bir anda HAMAS ile ateşkese yanaşması ile eş zamanlı gerçekleşecek olmasıysa gözden kaçmamaktadır. Anglosfer ve Siyonizmin ortak hedefinin Gazze'nin işgali ve Teröristan'ın gerçekleşmeyecek sözde zaferinin akabinde 'Davud Koridoru' planını devreye sokma gibi bir düşünce ile stratejik üçüncü adımlarına geçmeyi düşünüyor olmaları çok olasıdır.

Büyük İsrail'in karşısına Büyük Türkiye fikriyle çıkmak zorunda olduğumuz dönemlerden geçmekteyiz. Fırat ile Nil'in arası Maveraünnehir'in çocukları burada olduğu sürece size yâr edilmeyecektir. Düşman açıkça yüzünü göstermekte, kukla oynatıcıların elleri açıktadır. Gölge oyunlarıyla Ortadoğu'da gölgesi büyüyenler bilmeli ki güneşleri batmaktadır. Irak'ta köşeye sıkışmış terör örgütünün son nefes sahası Suriye'de temizlik harekatı tarihi bir zorunluluk halini almıştır. Bu gayri meşru seçim olsun yahut olmasın Kurban Bayramı'nda iki bayramı birden yaşayıp büyük bir neşe ve zevk içinde terör yapısına karşı Suriye'de ve Irak'ta eş zamanlı bir askeri harekata girişmeliyiz.

Şam'daki yönetimin iktidarı elde tutmak için terör örgütüne taviz vermek istediği açıktır. Suriyelilerin büyük bir çoğunluğu ülkemizdedir. Gayri meşru seçimler düzenlemek suretiyle bölgede iktidarlar tayin edilecekse, BMGK bu seçimleri kendi hukukunu çiğneyip meşru sayacaksa ülkemizdeki Suriyelilerin bulunduğu her ile sandık kuralım ve Suriye'yi kimin yönetmesi gerektiğinin seçimini bu insanlara yaptıralım. Buradan çıkan sonuçla kurulacak hükümetten açık davet alarak dilediğimiz gibi Suriye'de faaliyet gösterelim. Esad denilen zorba ve ABD beslemesi terör örgütü iş birliği içersinde 'demokrasi' adı altında bir seçim tiyatrosu oynuyorsa bu panayırı dağıtmak Türkiye Cumhuriyeti'nin görevidir.

Nurettin Zengi'lerden bu zamana kadar yurt tutup, kök saldığımız coğrafyalarda meşruiyet aramamız için mezarlıklara bakmak yeterlidir. Suriye'de Türk mezarlığının bulunduğu her yer bizim için faaliyet alanıdır. ABD, Fransa, Rusya, İsrail ve İran gibi ülkeler Suriye'yi kendi mülkü görüp dilediğince işlere girişiyorsa 30 Ekim 1918 tarihine kadar doğrudan bize ait olan bu beldelerde bizlerde çıkarlarımıza göre istediğimizi yapmalıyız.

Suriye'deki iç savaşa taraf olan ülkeler 11 Haziran'da gerçekleşmesi öngörülen bu gayri meşru seçimleri tanıyıp örgütün Suriye'de özerk bir statüye kavuşmasına razı olurlarsa ülkemizde bulunan Suriyelilerle Suriye'nin Türkmenlerinin yaşadığı bölgelerini ve Mondros Ateşkes Antlaşması kapsamında sınır kabul edilen bölgelerin Türkiye'ye iltihakı için oylama yapılması mütekabil bir girişim olacaktır. Ayrıca gayri meşru seçimlerin önlenmesi için tüm taraflarla yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmaması durumunda durmaksızın askeri müdahale seçeneğinin hayata geçirilmesi bir zorunluluk halini alacaktır. Suriye'de beslenip büyütülen ve üzerimize salınmak için fırsat bekleyen haydutlara karşı artık hamle yapmak zorundayız. Gazze'de yaşanan çatışmadan yarar sağlayıp kendisine alan açma gayreti içersindeki yapılara karşı verilecek askeri tepki ülkemizin kararlılığını ortaya koyacaktır.

Sözün özü, artık beklenilen her bir gün Türkiye'nin işini zorlaştırmaktadır. Yarın daha büyük çatışmaların içersinde kalmadan Ortadoğu'da kana doymak bilmeyen, bölgemizdeki her devletin güvenliğini tehdit etmek için maşa olarak kullanılan etnik bölücü terör örgütünün kökü kazınmalıdır. Dost ve düşman tüm taraflara açıkça duyuruyoruz, Türk milleti nefes aldığı sürece bölgemizde asla bir 'teröristan' kurulamayacaktır.