“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik. Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik…’

Fethe Giden Süreç:

Osmanoğulları Beyliği 14. Asrın ikinci çeyreğinde artık beylik statüsünden çıkarak devletleşmeye başlamıştı. Ertuğrul Gazi’nin başlattığı gaza ve cihat politikası bu beyliği diğer beyliklerin bir anda önüne çıkartmıştır. Osman Gazi devrinde ise Anadolu, Mavera ve Asya’dan bitmek tükenmek bilmeyen Türkmen göçleri için bu beylik son durak olmuştur. Moğol zulmünden kaçan topluluklar bu sınır ucuna hareket edip hem burada gaza ve cihat faaliyetlerine katılacak hem ganimet elde edecek hem de ticaret yolu olması hasebiyle güzel kazançlar elde edeceklerdi. Her anlamda kendilerine cazip gelen bu durum neticesinde Türk boyları Bilecik ve etrafına toplanarak Osman Gazi’nin emrine girmişlerdi.

Osman Gazi güncel konjonktürün kendi lehine olduğunu iyi sezmişti. Doğu Roma’nın içinde bulunduğu karışık vaziyette onun fetihlerini kolaylaştırıyordu, çekinmeden akınlar yapıyor, Roma’yı vuruyordu.

1324 yılındaki vefatına kadar beyliğini her anlamda diğer beyliklere göre üst bir statüye taşımıştır. Oğlu Orhan beyliğin başına geçince gaza faaliyetlerini hızlandırmış, diğer beyliklerle siyasi ilişkilerini üst düzeye çıkartmıştır. Daha evvel Rumeli’ye geçen Osmanlı gazileri veya Karesi gazileri olsa da herhangi bir tutunma gerçekleştirememişlerdir. İlk defa 1345 senesinde Karesi Beyliği’nin Osmanlı’ya iltihak etmesiyle Osmanlı donanma sahibi olmuştur ve Bizans’a yardım etme bahanesiyle bugün Gelibolu’da bulunan Çimpe kalesini üs olarak tutmuşlardır.    

Rumeli Fethi:

Süleyman Paşa, Orhan Gazi’nin oğludur ancak yaptığı işlerle sıradan bir şehzade olmadığını kanıtlamıştır. Karesi beyliğinden kendilerine iltihak eden Hacı İlbey, Evrenos Bey, Ece Bey, Gazi Fazıl gibi beyler ayrıca Köse Mihal evlatları başta olmak üzere kendisine zeki, çevik, gözü pek bir komuta kademesi kurup Rumeli’ye son kez çıkmış ve Çimpe kalesini ele geçirmiştir. Başlarda Gelibolu’nun tamamı ve Marmara kıyı şehirlerini ele geçirse de Bizans’la yapılan muahede sebebiyle geri bırakmıştır. Bunun üzerine Anadolu’da bulunan Türkmenleri, tarikat büyüklerini ve namlı gazileri Çimpe etrafına davet etmiş kısa sürede burayı bir Türk bölgesine çevirmiştir. Bu yapacağı fetihler ve akınlarda işine en çok yarayacak taktiğiydi.

Anadolu’da Ankara’yı fethettikten sonra Roma’da imparator değişikliği de olunca tekrardan pençelerini Rumeli’ye çevirmiş, Biga’da topladığı ordusunu tekneleri ve gemileri yan döndürüp birbirine bağlatmak suretiyle portatif bir köprü yapıp Çanakkale boğazını geçirtmiştir. Bolayır’ı kendisine yeni üs yaptıktan sonra toparladığı Türkmen boylarını ve tarikat babalarını boşalan köylere, kasabalara yerleştirmiştir. Çok kısa sürede Gelibolu’nun tamamını ve Tekirdağ’ın bir kısmını fethetmiştir. Şehzade Süleyman’ın vefatı ve Orhan Gazi’nin iyice güçten düşmesi hasebiyle padişah Şehzade Murat’ı yanına çağırmış onu boş kalan Rumeli harekatının devamıyla görevlendirmiş ve tüm işleri oğluna bırakarak ibadete çekilmişti.

Murat Han Gelibolu’ya geçince kardeşinden devraldığı sancağı hızla ileriye taşımış kartal pençeli ve kurt bakışlı beyleriyle kafirin kalbine sel misali akmıştı. Rumlar bulundukları şehirlerde savunma yapmadan kaçıyor, Avrupa’da Türk korkusu gün geçtikçe artıyordu. Murat Han ve gazileri Bulgaristan içlerine kadar ilerlemiş, güneyde ise Selanik civarlarına akmışlardı. Edirne tekfuru Andirine, Murat Han’ı Sazlıdere mevkiinde emrindeki kalabalık orduyla karşılamaya çalışmışsa da o da Türk’ün bükülmez bileğinin tadını tatmış, muazzam bir yenilgiye uğrayarak şehrin içine zar zor çekildi. Yaşadığı korku neticesinde ailesini ve hazinesini alarak şehirden kaçtı. Bunun üzerine halk eman isteyerek barış içerisinde şehri Murat Han’a teslim etti. Murat Han Anadolu’ya menşurlar ve fetihnameler göndererek bu fethin haberini cümle Türk boylarına yaydı, kendilerinden buralara gelmesini ve yerleşmesini istedi. Sarayını da Edirne’ye naklettirdi. Artık Osmanlı bir Rumeli devleti olmuştu.

Orhan Gazi’nin vefatından sonra artık tamamen hüküm süren Murat Han Anadolu’ya da yüzünü çevirmiş iki kıtada önemli fetihler yapmıştır. Kendisi Anadolu’da iken Rumeli gazasının kumandanı olarak Lala Şahin Paşa’yı bırakıyordu, Sultan Anadolu’da olduğu bir zaman Macar kralı Layoş başta olmak üzere 60.000 kişilik bir haçlı ordusu toplanmış ve Türkleri Rumeli’den söküp atmak için Edirne’ye yürümeye başlamıştı.

Sultan’ın desteğe gelemeyeceğini anlayınca Paşa Edirne’de kalmayıp bir baskın planı hazırladı ve haçlıları izlemesi içinde Hacı İlbey’i görevlendirdi. Bir gece aniden 4000 askeriyle inisiyatif alarak baskın atan Hacı İlbey haçlıları muazzam bir yenilgiye uğratmış Macar kralı canını zor kurtararak ülkesine dönmüştü tarihe “Sırpsındığı” muharebesi olarak geçen bu muharebenin ardından Rumeli kapıları tamamı ile İslam’a ve Türk’e açılmıştı.

Roma imparatorunun Papa’yı kışkırtması ve dayısına Gelibolu’yu zapt ettirmesi üzerine Sultan İstanbul üzerine sefere çıktı. Çatalca, Küçükçekmece’de bulunan iki kaleyi fethettikten sonra Kilyos’a kadar tüm Roma karakollarını imha etti. İmparator surların arkasına sıkıştıktan sonra eman isteyerek barış antlaşması imzaladı. Kara Timurtaş Paşa Bulgaristan, Evrenos Bey Makedonya ve Yunanistan, Lala Şahin Paşa ise Batı Bulgaristan üzerine akınlarını sıklaştırmıştı. Bulgaristan kralı Şişman artık dayanamayarak Osmanlı vasalı olmayı kabul etti ve Bulgaristan’ın büyük bölümü Türk hakimiyetine girdi.

Sırpsındığı savaşından yedi yıl sonra Sırp despotu Vukaşin’in emrinde yeniden 55-60.000 kişilik birleşik bir ittifak ordusu oluşturuldu ve Sultan Anadolu’da iken Edirne’yi alma emri verildi. İttifak ordusu Edirne yakınlarında kamp kurduklarında sanki yedi yıl öncesinden hiç ders almamışçasına gaflete düştüler ve tekrardan Hacı İlbey komutasındaki 800 kişilik Türk gözcü birliğinin baskınına uğradılar. Çirmen mevkiinde gerçekleşen bu savaş Sırpsındığı muharebesinden daha derin etkiler uyandırmış, şanlı şövalyelerin çoğu ölmüş, Meriç nehrinde boğulmuş, Sırp despotu ise kaçarken hizmetkarı tarafından öldürülmüştür. Bu savaştan sonra boş kalan Sırp sınırları üzerine Türk akıncıları akmış, kuzeyde Kosova, güneyde Epirus, batıda ise Sırp despotunun arazilerine kadar fethedilmişti. Sırp prensleri ve despotu Gazi Murat Han’a baş eğmişlerdi. Böylece tüm Sırbistan fethedilmişti.

“Cennette bugün gülleri açmış görürüz de,

Hala o kızıl hatıra titrer gözümüzde…”

İlk Yenilgi ve Kosova:

Osmanlı’nın büyümesinden rahatsız olan Karaman beyinin kışkırtmaları ve Papa’nın girişimiyle evvelce baş eğmiş olan Sırp despotu Lazar ve Bosna kralı Tvartko birleşmiş, 30.000 kişilik bir ordu meydana getirmişlerdi, bunları karşılamak içinde Kara Timurtaş Paşa emrindeki 20.000 kişilik ordusuyla Bosna’ya ilerledi. Ploşnik mevkiinde iki ordu karşılaşmış, yoğun çatışmalar neticesinde Türk ordusu bozulmuş ve fena halde bir yenilgi almışlardı. Timurtaş Paşa ordusundan ancak 5/1’i kurtulabilmişti. Bu mağlubiyetten sonra ümitlenen Balkan ülkeleri tekrardan Türklere karşı koymak için heyecanlandılar daha evvel biat etmiş olan tüm devletler tekrar Osmanlı’ya baş kaldırarak büyük bir Balkan ittifakı oluşturdular. Bu gelişmeler üzerine çok hiddetlenen Murat Han önce Ali Paşa’yı görevlendirerek Bulgaristan üzerine gaza başlattı. Rusçuk, Silistre gibi şehirlerin fethinin ardından Niğbolu’ya sığınan Bulgar kralı Şişman’ı tepelemek üzere bizzat ordusuyla yola koyuldu. Niğbolu’yu savunamayacağını anlayan Şişman eman dileyerek Bulgaristan genel valisi olma şartıyla teslim oldu ve ittifakın Bulgar cephesi kapandı. Murad Han tüm orduların kendi emrinde toplanması fermanını vererek diğer Anadolu beyliklerine de fermanları yollayıp gazaya davet etmişti. Bu fermanlar tüm Türkleri kenetlemiş ve bir yumruk halinde küffara karşı toplamıştı. Sayılar tam olarak bilinmese de haçlı kuvvetlerinin Türk ordularından kabalık olduğu bilinmektedir. Ayrıca bu savaşta ilk kez Osmanlı tarafı top kullanmıştır.

Kapanış:

Birinci Kosova muharebesinden sonra Murad Han bir Sırp prensi tarafından haince şehit edilmiştir. Ancak oğlu Yıldırım Han devletin zafiyete düşmesine engel olarak durumu toparlamıştır. Bu muhteşem zaferden itibaren artık Avrupa milletlerinde “Yenilmez Türk” inancı uyanmıştır. Gazi Süleyman Paşa ve Murad Han’ın gazaları itibariyle Rumeli tamamen fethedilmiş, Türk’ün kılıcı orta Avrupa’ya taşınmıştır. Devlet yıkılana kadar Avrupa’da tutunmayı başarabilmiş ve 14. Asırda ele geçirilen topraklarını 20. Asıra dek muhafaza etmeye çalışmıştır. Sultan Murad Han’dan itibaren Rumeli artık Osmanlı Devleti’nin anavatanı olmuş, burası için verilen emekler asla unutulmamıştır.