Geçtiğimiz günlerde Milli İstihbarat Akademisi tarafından “Batılı Ülkelerde Aşırı Sağ Hareketler 2023 Değerlendirme Raporu” başlıklı 80 sayfalık bir rapor yayınlandı.

Gündemin yoğunluğundan dolayı  dikkatlerden kaçmış olabilecek rapor, Türkiye’yi ve Avrupa’da yaşayan Türkleri yakından ilgilendiren ve dünyanın ne yöne evrilmekte olduğuna ilişkin bazı önemli tespitlere yer veriyor. 

Raporda öne çıkan hususlara genel hatlarıyla değinecek olursak;

-Özellikle son yıllarda dünya çapında yükselişe geçen ve içerisinde ırkçılığı/göçmen karşıtlığını/İslamofobi ve Türk karşıtlığını/antisemitizmi/Avrupa şüpheciliğini barındıran aşırı sağ hareketler ve bu grupların örgütlü eylemleri inceleniyor, salgın döneminde ortaya çıkan toplumsal koşulların, ekonomik dalgalanmaların, iklim değişikliği ve göçün, işsizlik ve gelir eşitsizliği gibi faktörlerin, hükümetlerin daha sert politikalar benimsemesine ve aşırıcı söylemlere yönelmesine neden olduğu tespitinde bulunuluyor.
 
-Gelişen teknolojinin ve sosyal medyanın aşırıcı sağcı gruplar için hem bir iletişim aracı olarak kullanıldığı hem de sözkonusu grupların etkinliğini artırdığı belirtiliyor. İdeolojik propaganda faaliyetlerinde en fazla 13-18 yaş aralığındaki gençlerin hedef alındığına, bu kesimin “yalnız aktör” saldırılarına yönlendirildiğine, Müslüman toplumlar nezdinde geniş çaplı huzursuzluk yarattığına, bunun da toplumsal dinamikler açısından dikkate alınması gereken bir husus olduğuna yer veriliyor .

-Aşırı sağcı grupların gerçekleştirdiği eylemlerin %70’inin provokatif ve kışkırtıcı nitelikte olduğu, toplumsal kutuplaşmaya ve azınlıklara yönelik tepkilerin artırmasına sebebiyet verdiği, bu bağlamda, aşırı sağın en büyük tehdidinin Müslüman ve göçmen karşıtlığı olduğu vurgulanıyor, özellikle Avrupa'da İslam karşıtlığının Türk karşıtlığı ile iç içe geçtiğinin  gözlemlendiği belirtiliyor. 

-2023'te aşırı sağın en aktif olduğu ülkeler ABD, Almanya, Avusturya, Avustralya, Birleşik Krallık, Danimarka, İsveç, Hollanda ve Fransa olarak sıralanırken, Müslüman karşıtlığının özellikle ABD ve Avrupa'da önemli bir sorun olarak öne çıktığının altı çiziliyor. Aşırı sağın Rusya-Ukrayna savaşı ve Gazze savaşından da etkilendiği, Rusya’nın Avrupa’daki aşırı sağcı grupların eylemlerinin arkasında olduğuna yönelik bir algının da oluştuğu kaydediliyor. 

-Çeşitli ülkelerde gerçekleşen provokatif eylemler arasında Kur'an-ı Kerim yakma eylemlerinin dikkat çekici olduğu, Türk karşıtlığının özellikle Avrupa'da yoğunlaştığı, Türkiye karşıtlığı ile İslam karşıtlığının özdeşleştirilmesinin, Türklerin yaşadığı bölgelerde aşırı sağcı eylemleri tetiklediği tespitinde bulunuluyor.

2023 yılında Avrupa’daki Türklere yönelik eylemlerin sıralandığı çalışma aynı zamanda yararlı bir kaynak olma özelliğine sahip. 

Raporda, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana aşırı sağın geçirdiği evrelerin de altının çizilmiş olması bize aslında ırkçılık ve yabancı karşıtlığının Batı toplumlarında yok olmadığını, sadece iç ve dış faktörlerin de etkisiyle iniş çıkışlar yaşadığını göstermesi açısından da önemli. 

Şu anda Batı’da yükselişe geçmiş olan aşırı sağ hareketlerin dünyanın geneli ve en fazla da kendi toplumları üzerinde olumsuz etkisi bulunuyor. Raporda da belirtildiği gibi, 2023 yılı hem İslam karşıtlığının hem de antisemitizmin arttığı bir yıl olarak tarih geçti. Bunun da ötesinde aşırı sağ hareketlerin bir barış projesi olarak nitelendirilen Avrupa Birliği’nin geleceğini de tehlikeye attıkları söylenebilir. Nitekim, Almanya’da AfD’nin (Almanya için Alternatif Partisi) yükselişi sadece Almanya’da değil, tüm Avrupa’da kaygıyla izleniyor. 

İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan sistemin ve siyasi partilerin 21. yüzyılın yeni sınamaları karşısında toplumların ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalmaları seçmenleri yeni arayışlara itiyor, bu da bazı marjinal grupların ve partilerin beklenmedik başarılar elde etmelerine neden oluyor.

Bu yıl ABD başta olmak üzere dünyanın dört bir yanında seçimler düzenlenecek. 2023’te olduğu gibi 2024’te de popülist politikacıların başarılı olması muhtemel.

Aslına bakıldığında siyaset-toplum ilişkisinde bir kısır döngü yaşanıyor. Aşırı sağı temsil eden partiler popülist söylemlerle oy devşirmeye çalışıyor, bu da toplumlardaki kutuplaşmayı tetikliyor. Farklı sebeblerden dolayı yaşamlarından memnun olmayan halkın belirli bir kesimi bu söylemler etrafında birleşiyor. Süreçte sol eğilimli partiler bile oy kaybetme endişesiyle sağa kayıyor. Bu da ılımlı seslerin siyasette akis bulamamasına ve toplumların daha da sağa kaymasına yol açabiliyor.

Sovyetler Birliği çöktüğünde yeni dünya düzeninin nasıl şekilleneceği konusunda farklı teoriler ortaya atılmıştı. Gelinen noktada, bir tarafta çok kutupluluk ve çok taraflılığa doğru evrilen, diğer tarafta da hala İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında kurulan ve statik yapıya sahip kurumlarla yönetilmeye çalışan dünyanın içinden geçmekte olduğu dönüşüm sürecinin sancılarını yaşıyoruz.

Bu süreçte, Rusya-Ukrayna savaşı ve Filistin-İsrail ihtilafı gibi çözüme kavuşturulamayan birçok tarihi meselenin yeniden alevlenmesine ve medeniyetlerarası çatışmalara varacak boyutlara ulaştığını görüyoruz. 

Süreç ancak, 21. yüzyılın şartlarına uygun olarak kurallar temelli uluslararası sistemin sağlam yapı taşları üzerine yeniden oturtulması ve toplumları ayrıştıran değil birleştiren, geleceğe ümitle bakmalarını sağlayan, sadece kendi toplumlarının değil, aynı zamanda tüm dünyanın refahını isteyen ve değişime hazır olan liderlerle başarılı bir şekilde tamamlanabilir.