Rusya-Ukrayna savaşı bütün hızıyla sürerken, başta ABD ve batı dünyası bu savaşa odaklandıkları, dikkatlerini yoğunlaştırdıkları, siyasi askeri ve finans güçleriyle destekledikleri bir süreçte; Filistin/HAMAS örgütünün İsrail’e sürpriz saldırısı küresel mücadelenin odak noktasını yeni bir alana ve yeni bir boyuta taşımış, dikkatlerin bu bölgeye yönelmesine neden olmuştur.

Çatışmanın onuncu gününe girerken, İsrail Ordusu’nun Gazze’ye yönelik beklenen olası kara harekâtının siyasi ve askeri hedefi; çatışmanın boyutunu, şiddetini ve bölgede olası yeni gelişmelerin yaratacağı etkinin işareti olacaktır.

İsrail’in sürpriz HAMAS saldırısını ön görememesi ve bu çerçevede hazırlıksız yakalanması, süratle önleyici ve mukabil askeri tepki verememesi, şüphesiz İsrail Ordusu’nun imajını önemli derecede zedelemiştir. İsrail bu uğradığı imaj kaybının ve saldırının yarattığı travmanın da etkisiyle, öteden beri zihinlerinde var olan Filistin’siz bir İsrail fotoğrafını gerçekleştirmek adına bu saldırıyı fırsata çevirmek amacıyla harekete geçebilecekleri siyasi-askeri bir atmosfer çizdikleri/tutum izledikleri gözlemlenmektedir.

HAMAS saldırısını müteakip, İsrail tarafından Gazze’nin; adeta hedef gözetmeksizin, çocukların ve kadınların da ölümlerine sebebiyet verecek şekilde ağır bombardımana tutulması, olası kara harekâtının şiddeti ve hedefleri konusunda bir fikir vermektedir. Elbette yapılacak kara harekâtının bir siyasi-stratejik hedefi olacaktır. İsrail yönetiminin söylemleri ile İsrail’in HAMAS’a yönelik ideolojik/siyasi bakışı üzerinden mütalaa edildiğinde, harekâtın siyasi hedefinin; HAMAS’ın siyasi ve askeri yönetiminin, Gazze’de ki idari yapısının tasfiyesi ve yerine kendileriyle uyumlu yeni bir siyasi-idari yapının tesis edilmek istendiği şeklinde okunabilir.

Söz konuşu siyasi hedefin gerçekleştirilebilmesi için, askerî harekâtın amacı ise; HAMAS yönetiminin etkisiz hale getirilmesine, lider/yönetici odaklı bir operasyonun yapılmasına, bununla birlikte Gazze’nin coğrafi yapısının bölünmesine, siyasi-idari bütünlüğünün parçalanmasına odaklı olacağı, bununla paralel olarak; Gazze’ye kaçırılan asker/sivil rehinlerden bazı kritik kişilerin kurtarılmasına yönelik nokta operasyonu şeklinde gerçekleştirileceği düşünülmektedir. İsrail, böyle bir harekata hazırlık çerçevesinde Gazze sınırına yığınak yaparken, Gazzeli’lerin kuzey bölgesini boşaltarak güneye doğru gitmelerinin istenmesi, korku ve baskıyla adeta insanlık suçu işlenerek sürgüne tabi tutulmaya çalışılması, Gazze’nin aşama-aşama parçalanmak istendiği anlamına gelmektedir.

Sahadaki gözlemler üzerinden bakıldığında, Gazze’ye tüm cephe hattı boyunca saldırmak ve tüm bölgeyi kontrol etmeye çalışmak yerine, Gazze’yi ikiye ya da üçe ayıracak şekilde, şeritler halinde ve derinliğine doğru, sınırlı-kontrollü bir harekât yapılacağı gibi bir tablo görülmektedir. Gazze’yi parçalamak isteyen İsrail’in kuzey bölgenin boşaltılmasını istediği gibi bu defa güney Gazze’nin kuzeyi bölgesinin de boşaltılmasını isteyen bir başka hamlenin daha gelebileceği ve böylece Gazze’yi adım adım sektörlere bölmeyi hedefledikleri anlaşılmaktadır.

Gazze’nin meskûn mahallin yapısı/yoğunluğu, yıllardır Gazze’nin altında kilometrelerce inşa edilen tünel ve sığınakların durumu, meskûn mâhâl tahkimatı, direniş güçlerinin hazırlıkları gibi parametreler dikkate alındığında, operasyonun büyük can kayıplarına neden olabileceği düşünülmektedir. Bu durumun başta İran ve Hizbullah üzerinde yaratacağı etki ve kamuoyu baskısı gibi etkenlerle birlikte bölgesel bir savaşa dönüşme riski de taşımaktadır.

Sonuç olarak gelinen noktada, İsrail-Filistin mücadelesinin çözümü için; 1967 sınırlarına dönülmesinin dünya-bölge barışı için önemli bir adım olacağı gerçeğiyle hareket edilmesi, tarafları çatışmaya cesaretlendirmek yerine diyalog kanallarına zorlanması noktasında birleşilmesi olmazsa olmazdır.